İzleyiciler

Cuma, Mart 29, 2013

Evlilik



İki insanın buruş buruş olunca bile biribirinin nefesini duyupta mutlu olmak ne güzeldir...Sevdiğin biriyle kahkaha atmak, pazar kahvaltısı yapmak, birlikte bisiklete binmek...Aynı hayatı paylaşmak.. Zordur belki bazen ama güzeldir. Farklılıklarına rağmen, bazen huysuzluklarına..herşeye rağmen sevmek ve güvenmek, huzurlu yeni bir hayata başlayabilmek ne kadar da umut doludur.

Yeni şeyleri birlikte tadacağız, hayatı öğrenmeye birlikte devam edeceğiz, aile olacağız sevgilimle. Bunca zaman birlikte olduğum, birbirimizden uzaklara da düşsek hep yüreklerimizin bir olduğu sevgilimle. Hayat ne tuhaf ki onunla başladığım yere geri gönderiyor beni İzmir'e. Mutlu sona doğru yaklaşıyoruz el ele.

Yıllardır canımıniçi dediğim, birlikte hayata gülmekten çok zevk aldığım, yüreği çok az insanın ki kadar temiz ve cömert  sevgilimle artık evleniyoruz. Çok mutluyum, aşmam gereken aşamlara rağmen bu aşamaları benimle aşacak kadar beni cesur olmasından dolayı da çok huzurluyum.

Hayata teşekkür ederim bana ve sevdiğim insanlara ve de hakeden temiz yürekli insanlara hep böyle gülsün:)

Cumartesi, Aralık 08, 2012

Çocukluğum

Çocukluk deyince en çok hissettiğim şey, sevgi...Canım annem, babam, kardeşim, sıcak sobalı evimiz, kardeşimin elma yanakları, süt kokusu(çocukken hep birlikte uyurduk), mahalledeki dostum çoban köpeği Fındık, arka bahçemize sakladığım bir gecelikte olsa  minik yavru kangal köpeğimiz, sabahları kardeşimle annemler uyanmadan ve tabiki soba yanmadan donarak izlenen  çizfilm seansları, casper ve carmen minik bahçedeki minik kedilerimiz, erik ağaçlarını sallayarak düşen erikleri yememiz (ağaca çıkmaya korkardık); İlkokul öğretmenim Sunay Tüzemen ve Alice Harikalar diyarında, ortaokul Atatürkçü süper insan fen öğretmenim Tekin Küçüközdemir... Ortada sıçan misket oynamalarımız,  kendimi kocaman kız oldu sanarak kardeşimi elinden tutup okuluna götürmem,kardeş aşkı; anneme sarılıp uyumak , akşamları işten gelmesini beklemek, genç kız olunca ilk aşkını ve başka herşeyini anlatmak, mis kokusu , güzelliği , pazarları sıcacık banyolar yaptırmasıve o banyoların hep bizimkiler dizisine denk gelmesi:)-üşümeyelim diye bür sürü soba yakardı banyoda-anne aşkı; babanın horlamasını evde duyunca gece korkmamak, baba aşkı teyze aşkları.,onlara yanıp kül olmalalar,( büyük teyzemi dedemler verdi,ben vermedim ama  altı yaşında olduğum için dinlemediler:),düğününde ağladım; küçük teyzemle evinde kaset doldurup danseder şarkı söylerdik, hep dibindeydim) dedemin dükkanında durmalar meyvelerinden ve çikolatalarından yemeler, iyice şımarıp kendini sevdirmeler, ara sıra yumurtaları kırınca çuvallamalar  dede aşkı, anneanneaşkı, şefkati, çörekotlu balı, kapaması, güzel yemekleriyle beni şişmanlatması, pamukmuşum gibi hep sevmesi aşkı, babaanne, dede sevgisi, halam ayrı, amcalalar geldiğinde başka bir eğlence ...Ne güzelmiş çocukluk...Kavga yok, kaygı yok, özlem yok, sevdiğim herkes yanımda.
Kar tatilleri mahalleyi buz pistine çevirmeler, kardan adam yapmalar, kuzen gelince iyice azıtmalar..Yaz tatilleri denizden hiç çıkmadan hayaller kurarak yüzmek (çok çocukken denizden korkardım az büyüyünce yüzücü-sporcu oldum, garip zıtlıkların çocuğuyum:))...yazlıkta bisiklete binmek (bisikleti çok çok istemiştim bir gün dedemin dükanından doğumgünümde çıkverdi:))ailecek hepberaber almışlar, binmeyi babam öğretti), Dağa çıkıp karda piknik yapmalar...neler neler
Bir gece dayanamazdım sevdiklerimin özlemine...Negüzel çocukluğum varmış ve de ne güzel çocukmuşum ben. Kendimin o hallerini çok seviyorum.
Sevgi dolu çocukluğumu özlüyorum ...Güzel Bursa ne çok anılarım var içinde bir bilsen, ruhumu sende bıraktım diyar diyar gezdim. Dönüpte sende yaşamayı ne çok isterim yine, bu kadar sene sonra da olsa. ama sevdiğimle tabi, gençliğimin en tatlı aşklı günleri Uğur'umla.
Keşke o günler kadar sevgi dolu ve kaygısız olabilsek. O kadar huzurlu kalabilsek..Değişiyoruz bazen yalnızlaşıyoruz, yetişkin olmak, farkında olmak, kendi derdine dalıp dünyayı unutur olmak, işler güçler bazen zor... Çocukluk çok güzel ve özel bir dönem. Fakat benim gelecek için dileğim bütün sevdiklerimin mutlu ve sağlıklı olması, biraraya geldiğimizde tekrar tekrar hepberaber çocuk olabilmek..Bunları diliyorum. hayatta benim için önemli his"sevgi"...
Sevgi dolu, kocaman, mutlu yıllar yıllar hepimize ve ailenin gelecekteki küçük torunlarına da:) Artık o günlere de geliyoruz inşallah:)
 
 

Perşembe, Ağustos 30, 2012

Zafer Bayramı (Nazım Hikmet'insesinden 30 Ağustos,dinlemek için Tıklayın)





Ömrünü bu ülkeye adamış; yoktan var etmiş; ulusuna inanmayı, vatan uğruna savaşmayı, olmaz denilenin nasıl oldurulduğunu öğretmiş; gelmiş geçmiş en mükemmel komutan, lider,insan Mustafa Kemal Atatürk'e ve silah arkadaşlarına, şehitlerimize, bu ülkeyi bağımsız Türkiye Cumhuriyeri yapan muhteşem zihniyete milyonlarca teşekkürler...

Bilin ki koruyacağız, savaşacağız bütün bunları unutturmayacağız... Bu ülkeyi bağımsız bir ülke olmaktan çıkarmaya çalışanlar birgün gelecek kendilerini yok edecekler.

30 Ağustos Zafer Bayramımız hepimize kutlu olsun.


Pazar, Ağustos 26, 2012

Mektup

Mutluyum,

Bunu kendim seçiyorum.

Mutsuz olmak için binlerce neden var, dünya bu kadar kirli bir hale gelirken, yaşadığımız ülke bakış açımıza zıt yönde ilerlerken ve masum insanlar ölürken, insan hayatı bu kadar ucuzken, dostlukta aşkta insanlar bu kadar riyarken,  ...Ya da insanın kendi hayatında ki pürüzler öylece dururken, bezen seni kararsızlıklara sürüklerken, bir türlü düzelmezken mutlu olmak imkansız görünüyor belki..bunlara üzülmemek elde değil; endişelenmemek elde değil.Bunları görmüyor değilim.Duyarlılığım en yüksek noktadadır her zaman ve olup bitene en çok hiddetlenenlerden biriyim bu dünayda yaşarken.. Fakat bunların seni dibe çekmesine izin verirsen hiç acımaz hayat seni aşağı çeker..

Mutlu olmayı seçmek bir tercih. Elim de olmayanları düşünüp, kendimi bir odaya hapsedip bütün bunlara üzülmeyi de seçebilirdim. Ailem ve kendi sağlığım için, harika bir sevgilim olduğu için, yıllar önce bu blogu açtığım için bile mutlu olabilirim ben. Hayatta yaşanıcak o kadar çok şey var ki...Daha tadılmadık o kadar duygu, edilinilmedik başarılar...Hepsini yaşamak istiyorum ve tadını alarak mutlu olarak yaşamak istiyorum. İleride çocuğum olduğu zamanda ilk ona yaşamasını, mutlu olmasını öğreticem.

Sen neden öyle yapmıyorsun ... sen neden mahkum ediyorsun kendini acılara ve üzüntülere, neden geçmişi kabullenip bu günü yaşamıyorsun, neden bizim mutluluklarımızı paylaşıp bizi bile pozitif enerjiyle doldurmuyorsun...Hayvanları sen sevdirdin bana, yüzmeyi sen öğrettin, dansetmeyi sen öğrettin, kucağına alıp sıcacık sardın. Bu mutlulukarı sen değil miydin bana yaşatan, şimdi neden kaybettin mutlu yaşama isteğini, mutlu yaşamak için bir şeylere şart koşmamamk gerektiğini sen gösterdin bana. Ne yaparsak yapalım nefes aldığımız sürece varız, ne kadar kötü şeyler yaşasakta var olduğumuz sürece hep iyi hissetmeye çalışmalıyız. Bunun tersi işkencedir ve kimsenin bunu kendine yapmaya hakkı yoktur. Lütfen artık çocukluğumdaki gibi ol birtanem, elimden tut denize gidelim seninle...Sakin ,sıcak ve doğayla başbaşa yerleri seviyorsun, oralara gidelim...Nolur kendine gel artık ...

Cumartesi, Ağustos 25, 2012

Yeniden Merhaba;

En son yazımı 2008 yılında İzmir'den ayrılırken yazmıştım...o günden beri çok zaman geçti ve ben bu kez gerçekten büyüdüm.Yazmayı bırakmadım defterler doldurdum nedense buraya bir türlü yazamadım. Belki de gerçekten istemedim..Ben hala aynı Özlem'im ve mutluyum:) Bazı dostlarım tarafından terkedildim, yeni çok güzel dostlar edindim..Hayat hep aktı ve ben herzaman olduğu gibi onun akışına kendimi bıraktım. Sevgilim Uğur'la dört senedir ayrı şehirlerde olmamıza rağmen hala çok derin bir aşkla bağlıyız, değişmeyen tek şey bu...Onun haricinde çok fazla şey değişti..Artık burdayım, içimi artık herkesin görebileceği gibi dökmek istedim.

 
 
Çoğu okuyucumu kaybetmiş olabilirim..ama burdayım,kaldığım yerden yolculuğumu anlatmaya devam edeceğim.. isterseniz sizlerde yolculuğuma katılabilirsiniz.

Cuma, Eylül 12, 2008

...

Alışıyorum,bağlanıyorum,bazen veda ediyorum sonra yine kucaklıyorum...
Çok duygusalım, çok aşığım, sevgiye her anlamda müptelayım...Yaşadığım şehirlere evlerime, odalarıma,yatağıma, eşyalarımda sevdiklerimin kokusuna, yatağımda kedimin tüylerine, tartışmalarımıza, sarılmalarımıza bağımlıyım...
Ve her nedense şimdiye kadar alıştığım yerde bir türlü kalamadım. Seni çok sevdim deniz kokan şehir...elimi hep sıkı tutan sevgilimi senin sayende kazandım...Veda etmiyorum, yalnızca gidiyorum. Ya sevdiklerimi senden alırım ya da sana geri dönerim bunu bilemiyorum...Bu evi, bu odayı, yaşadıklarımı çok seviyorum ama YENİ BİR İŞE BAŞLIYORUM, BAŞKA BİR ŞEHİRDE, ben şimdilik gidiyorum...

Çarşamba, Mayıs 14, 2008

BEN HALA SENİN İÇİN KÜÇÜK BİR KIZ ÇOCUĞU...

CANIM ANNEMİN ANNELER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM, BU DÜNYADA VAR OLAN HİÇBİR ŞEVKAT ANNEMİNKİNİN ÖNÜNE GEÇEMEZ...ONUN GİBİ BİR ANNE OLABİLMEK İÇİN DUA EDİYORUM. SENİ SEVİYORUM ANNECİM:) HALA SENİN KÜÇÜK KIZINIM... GALİBA ÇABUK BÜYÜMEYECEĞİM:)

Perşembe, Mart 20, 2008

Sevgilime..


Gözlerim senin...Yüreğim sevmek için gelmiş olmalı dünyaya seni.

Bahar geliyor...ben bilmiyorum çiçeklerin kokusunu sensiz...

Sensiz de kokladım bahçemdeki gülleri, ama azdı güzeliği...

Masal büyüsü gibi gözlerin hayatıma aktı sanki...

Dünyaya sensiz senin kadar iyimser bakamadım belki,

Senin çocuk ruhuna kapıldım sahi...

Tek istediğim;

Yüreğinle bir uyumak huzurla, aşkla...

Gülüşünü gülüşüme karıştırmak ve

Gözlerimiz biribirimize bakarken seninle,

Dudaklarımızdan çıkan tek yüksek ses kahkaha olmalı birlikte...

O zaman yaşlandığımda yüzümdeki çizgilere de aldırmam, hayatımın akıp gittiğine de...

Akıp giden senle dolu olsun.

Mutlu aşk bizimle olsun:)


SENİ SEVİYORUM SEVGİLİM:))

Salı, Şubat 05, 2008

Merhaba

Hiç güncellemediğim, üniversite de son yıllarda ki çalkantılarımı sakladığım bir blog sayfasına sahibim. Aslında yazmayı bırakmadım. Hatta liseli kızlar gibi kilitli tuttuğum minicik çiçekli bir defterim bile var. Kimsenin yorum yapmadığı, içimdeki bütün ışıltıları saklayan ve hayatımın en güzel günlerimi içine yazdığım bir defter.
Ne olursa olsun bu blog benim için özel. Okudukça iyi ya da kötü kendimle ilgili birşeyler öğreniyorum. Sık yazmasam da seviyorum bu sayfayı...Üstelik İstanbul'daki kedili ve huzur dolu bir evi hatırlatıyor bana. Belki burdan oraya uzanabilirim. Oralardaydım ama uzanamadım, belki can'ı acıyan birine teselli verebilirim, onu çok sevdiğimi söyleyebilirim...
Seviyorum bu sayfayı, özellikle birşey söylemek istediğimde...

Cuma, Ağustos 03, 2007

İyki Doğdunuz Canlarım

Bu aralar doğumgünü zamanlarıydı. Babam, kardeşim , sevgilim derken battık battık:)
Şaka maka, kimin doğumgünüyse onu ekip diğerleriyle alışverişe çıkıp koşturmaktan bu üçü ardı ardına olan doğumgünlerini nası geçirdik anlamadım. Umarım pastaları üflerken ki dilekler gerçek olsun, bu gülen yüzler ömür boyu böyle gülsün.İy ki doğdunuz sevdiklerim.

Yakında anneminki de geliyor:) Nedir bu aslan burçlerından çektiğim benim:) Bana yakın hem çok sevdiğim hem de biraz zor anlaştığım bu burçtan etrafımda bolluk var valla. Tek dileğim de hep yanımda olmaları:)

Sevgiyi hayatımızın başköşesine koyduğumuzda zorlukları, gözyaşlarını daha kolay aşıyor birtarafa bırakıyoruz. Yanımıza kalan mutlulukları biriktirdikçe onlar da büyüyorlar bizimle birlikte. Bazen bir buket çiçek, bazen kocaman bir öpücükten geçiyor mutluluğun yolu...Ben sevgimi hayatımın başköşesinde tutuyorum. Bazen buraya yazmaya kıyamayacak kadar koruyorum onu. Bütün doğumgünlerimde ve sevdiklerimin doğumgünlerinde dilediğim tek bir şey var :"Hep yanımda olun:)"...

Pazartesi, Nisan 16, 2007

Senin için:)

Yanağına düşen kirpiğini değişmem hiçbirşeye, uzağımda olmana dayanamam , bir dakika yeter içimdeki özlem kıvılcımlarını alevlendirmeye...İliklerime kadar aşk içindeyim! Yalnız bu kadar mı? İliklerime kadar -senin- aşkın içindeyim...

Pazartesi, Nisan 09, 2007

Sevgi Dolu Misafir:)


Geçtiğimiz Çarşamba gününün en yaramaz misafriyle tanıştırmak istiyorum sizleri:)
Bu kaçak İran pisisinin adı Çiço. Her ne kadar onu evimizde ağırlayıp, yolculasakta bu minik kediciğin bize kattığı sevinç bir türlü aklımdan çıkmıyor. Birtanem bizde yemekteydi o akşam ve evine dönerken otobüs durağında bu ufaklığı görmesiyle başladı herşey:) Kucağında o uzun tüyleri yağmurdan ıslanmış veleti görünce hepimiz şok olduk. Uğurumun hali çok tatlıydı, kıyamam biraz ıslanmış ve sevgi doluydu gözleri herzamanki gibi:) Süprizlerle dolu benim hayatım:)


Sonra bizim egecikle başladılar hırlaşmaya. Ege merak içinde. Küçük misafirimiz öyle hanımevladı görünüyor ama az meydan okumadı egeye. Meğer köpeklerle birlikte büyümüş velet:) Annem ve kardeşmle geç saatlere kadar onları izlemekten kendimizi alıkoyamadık:) Ege önceleri merak içindeyken sonraları hepimize küstü ve o gidene kadar yemek filan yemedi:)



Fazla uzun sürmedi mifafirliği çiçocuğumuzun. Ertesi gün aşkım koşakoşa bize gelmişti bu cadıyı sevmek için. Şımarık ötesi birşey bu insanın dibinden ayrılmıyor ki, tam yemelik tam:) Sahibini de bulmuş gelirken, üst sokaktaki pedshoptan kaçmış ufaklık. Cinsi hassas olmasına rağmen, iyi bakılmıyordu bizce Çiçocuk. Zayıftı ve tüyleri hayli karışmıştı. Bu keratayı almak istedik kurtaralım diye, fakat sahibi onu bize vermedi...Üzüle üzüle, Uğurla birlikte ufaklığı onlara teslim ettik ama çocuk gibi de üzüldük. Tek tesellimiz, bi sokak yukarda olmasıydı, belki bizim evi koklaya koklaya bulur diye avunduk. Tam Uğuruma göre bir pisicik o, kendini sevdiren, hır hır yapan, habire yalayan bir şımarık tam:) Bandırmaya götürmeye bile kalkışacaktı ama ufaklığı teslim ettik sonunda. İkimiz de aynı çocuksu ifadeyle baktık birbirimize Çiçoyu bırakırken. Ziyarete gideceğiz ara sıra. Sevgimize sevgi kattı bir günlüğüne de olsa sarı- beyaz çiçocuk . Bu arada tanıştığım ve oyunlar oynadığımızta diğer kedişler sakın kıskanmayın, ben hepinizi çok seviyorum ama bu ufaklık bitanemin süpriziydi:)))))))))

Perşembe, Şubat 15, 2007

İçtiğim her damla su kadar değerli her bakışın birtanem, aldığım havanın içinde kokun var...Zamana sığmaz hissettiklerim ve şaşkınım hala böyle güzel bir aşkın kollarına kendimi bırakmış olmamdan...her güzel günümüz sevgililer günü olsun, seni çok seviyorum birtanem:)

Perşembe, Aralık 21, 2006

Aşk

Aşk geçici değil, heves geçici...Biten aşk değil ümit belki zamanla. İnsanın içindeki hem en büyük güç, hem de en büyük zayıflık aşk...En mutlu olduğun anda bile kırılmanın korkusunu taşır aşk içinde yaşadıkça ki, asıl o korkudur aşk. Gözlerinin içi gülüyor sevdiğimin, o gözlere bakmak yaşamak, yaşamak aşk...

Anlayış

Anlaşılmayı beklerken anlayışla dolu bir gülücüğü esirgiyorsak ağlamaklı bir candan, o zaman soruların cevabı için aynaya bakmamız yeterli...Ben neden anlamıyorsam onlarda beni o yüzden anlamıyorlar! Anlayışla dolu bir bakış bile kırar buzları. Herkes farklı, herkesin doğruları kendine göre farklı. Aynı noktada kesişmekle sevmek uzak köşeler ki sevmenin başka hiçbirşeyle ilgisi yok ruhtan başka...Herkesi daha iyi anlıyorum artık, kurallar ve yargılarla değil anlayışla girebilirim insanların ruhlarına ki o canlara çok değer veriyorum.

Cuma, Kasım 24, 2006

Meleğim...


Tatlı meleğim, dostum, canım benim. Kurduğumuz hayalleri, paylaştığımız sevinçleri, tattığımız hüzünleri, gerçek olan hayallerimizi, masum gözyaşlarımızı ve söylediğimiz şarkılarıda yanında götür. Sevincine sevinç ekle, git hayallerinin peşine ve dönüşün muhteşem olsun...O mezuniyet gününden sonra hayatlarımız başka yönlere savrulsada tek dileğim gittiğin yerde aradıklarını bulman! Kimbilir bizleri, büyük şehirlerin temiz kalpli kızlarını küçücük bir kentte dert ortağı yapan kader, birgün tekrar biraraya getirecek ve belki de bu o kadar uzak değil:) Kendinle iyi anlaş arkadaşım, su gibi git gel, gülücükler eksik olmasın güzel yüzünden, bizleri de unutma sakın...

Pazartesi, Kasım 13, 2006

;)

Yarınları umutla düşünmek mutlu ediyor beni. Mutluluk benim içimde, sevgimin içinde, uzaklarda aramamasını bilecek kadar büyüdüm artık...Evde geçen zamanların içindeyim, yemek yapmasını öğrendim, her zaman, yaşamın her parçası birşeyler öğretir insana, yeterki mutluluk duymanın tadına varabilelim! Evde insanın canı sıkılıyor, birkaç ders kadar ayakbağım olduğundan evde takıldım, her yapmak istediğimle başka birşey çakışıyor. Şubata kadar hayata hazırlıyorum kendimi, toprağın altından güneşe açılacak tomurcuk gibi...Yarın kocaman bir aşkı görmeye gidiyorum, özlem doluyum ve gideceğim yer hayatımın en rahat ve neşeli geçen günlerimin yeri... Anlamını hala yitirmedi benim için, kocaman bir aşk büyüttü oranın güneşi:) Günler böyle geçip giderken biliyorum kıymetini yaşadığım her sevginin, güzel taraflarımı gönlüne yazan herkesin, Kordon'da yürümenin verdiği keyfin, kardeşimle keyifle yediğimiz yemeklerin lezzetinin...Sağlık ve huzur dilerim herzaman içimize ve eksik olmasın umudumuz hayatımızdan...

Çarşamba, Kasım 08, 2006

Büyümek

Annem bugün anneannemlerde iki yaşına basmış küçük bir kız çocuğunun resmini bulmuş (bilin bakalım kim:)). Küçücük elleriyle kocaman bir bıçakla pastasını keser gibi yapıyormuş doğumgününde kız çocuğu, sanki öyle hep ufacık kalacakmış gibi duruyormuş resimde:) Annem hemen cebine atmış tabi resmi:) Öyle bir anlatışı vardı ki telefonda içim ısındı... Bize olan özlemini, ona duyduğum özlemi yineledim. Özlemle karışık bir mutluluk aktı içime. Annem nasıl büyüdüğümüze inanamıyor ve işin ilginci benim bir tarafım o küçük çocuktan oluşuyor, pek büyümüş gibi gelmiyorum kendime, sanki hep içimdeki çocukla yaşayacakmışım gibi hissediyorum. Uzun zamandır uzak yaşıyorum evden okul nedeniyle, buna alıştım. Ne yalnızlık ne de korkularım güçsüz bir hale getirmedi beni ama o küçük kız çocuğu gibi annemin kucağını özledim hep. Hala da özlüyorum, belki bir o kadar da şımartılamak istiyorum bazen:) Silik değil çocukluğum hafızamda, o minikkızı hatırlıyorum dün gibi. Sevgiyi bolca hissettim çocukken de herzaman olduğu gibi...Ve şimdi o doğumgünümde çekilmiş, dalgalı saçlı, minik halde olduğum resmim düşündürdü bana bunları. O resme özlemle bakan annemi ve babamı çok seviyorum çok...Nasıl mı geldik boya annecim? SEVGİNLE, SEVGİMİZLE:)

Perşembe, Kasım 02, 2006

Uğurlu günler:)


Az önce düştü sevdiğim tanıştığımız, bir aşk büyütüp yetiştirdiğimiz küçük kentin yollarına...İyki büyütmüşüm içimde aşkını, iyki sevmişim, açılmadan önce belki bir nebze kırılmalı yürek, kırılmalı ki büyümeli, kırmamasını öğrenmeli...Şimdi alabildiğine seviyorum işte, yüzünün her zerresini, bana her bakışını, ellerimi ısıtmasını, gülümsemesini gözleriyle... ve korkuyorum, insan çok mutluyken mi çok korkar...Hazinem gibi o benim neden mi? Aylarca, yıllarca tek bir kelimesini defalarca düşündüm, bir mesajını defalarca okudum, çok hastayken bile bir dakika yüzünü görebilmek için yerimden kalkabildim, sınavımdan kaldım, ağladım...Sonra dedim ki yapma kükedisi senin masalın bu, hep külkedisi kazanacak değil ya vazgeç! Vazgeçemedim! Şimdi yanımda, içimi titretiyor her bakışıyla...Her bakışını hazinem gibi saklıyorum, masal kahramanı gibiyim dimi? Öyleyim biliyorum hatta Türk filmlerinden çıkmış gibi gözüküyor da olabiliirm:) Olsun ben hep sevdim ki Türkan Şoray'ın buğulu gözlerini:) Özlediğim aşka bıraktım kendimi...Şimdiye kadar neden bırakmamışım ki? Birine bağlanmaktan ürktüm hep ve işte bağlanıyorum, düğümler sıkı ve korkunç değil güzelmiş bu, bileklerimizi değil yüreklerimizi zincirliyoruz...Seviyorum, alabildiğine seviyorum ve şimdi tanıştığımız deniz kokan kente uğurladım onu, özlemek bile güzel... Seni için ağladığım sokaklara selam söyle aşkım , de ki:yanındayım artık, ağlamaklı değil külkedisi...

Salı, Ekim 03, 2006

Yıldızlar

Bütün yıldızlar senin gözlerinin içinde bana armağan edilmiş gibi hissediyorum, dillendirmeye korkuyorum, yalnızca yaşıyorum bu kez hiç anlatmadan. Bana birtanem demeni ne kadar özlemişim...Aşkın bana geri geldiği üç ekim sabahını ben hiç unutmayacağım...

Cuma, Eylül 29, 2006

İçimin sesleri

İzmir'e yağmur yağdı bugün, bitmek bilmedi gök gürültüsü, sıkıntıksından belliydi havanın, içim gibi ağladı...Güzel şehir burası, kordonda yürüyüşler, karşıyakaya vapurla geçişler, insana verdiği bi huzur var. Oldum olası sevdim denizin kokusunu içime çekmeyi.
Yazdıklarımı draft ediyorum bazen, aslında kimsenin okumasını istemediğim şeyleri yazıyorum buraya, insan içinin burkulmasını ya da boş ümitlerini, hiç söylemek istemediği öfkelerini neden birileri okusun istesin ki? Demek herkese rağmen biri var, beni duymasını istediğim, kimbilir:) Herkesin herkese içten içe küstüğü bi yer vardır ya; ben burda yazarak hep ebeleniyorum:) aslında hiç istemiyorum ama gücüm yetmiyor her kırgınlığı ya da umudu içimde tutmaya...
Yeni bir şeylere tutunmaya çalışırken prosedürler yüzünden yolculuk yapmak zorunda kalıyorum sıkça, şu okuldan bi el etek çeksem daha huzurlu olacağım ama üç ders kadar daha dayanmam gerekecek işte...Bir yolu geride bırakıp yeni bir yaşama başlarken eskiler kendini unutturmuyor bazen, rafa kaldırsam da bırakamıyorum tozlansın, arada bir tozunu alıyorum...
Bırakalım düşünmeyenler düşünsün bazı şeyleri, düşün-üzül nereye kadar ki? Peşimi bırakmayan tutkularıma son veriyorum çünkü çabalarımı hiçe sayıp beni yerimde döndürüyorlar aslında buna hiç izin vermemeliydim! Aşk dediğimiz şey belkide odak noktamızı bulanıklaştırıyor sadece, bilmiyorum bilmiyorum...Bazen bir gülümseme tüm kızgınlığımı alıp götürüyor.
Bunların yanında yeni bir eve, yeni bir şehre taşınmış olmaya alıştım, evimizi çok seviyorum tabii evimizi paylaştığım kardeşimi çokçok:)

Cuma, Eylül 15, 2006

AYRILIK SEVDAYA DAHİL...


ÖZLEDİM...

Seni Saklayacağım


Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin, duyacaksın,
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya..
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım..
Anlayacaksın
ÖZDEMİR ASAF

Perşembe, Eylül 14, 2006

Gülümse


Gülümse hadi gülümse bulutlar gitsin...
Yoksa ben nasıl yenilenirim, hadi gülümse...
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir,
Akdeniz olur gülümse...
Tut ki karnım acıktı anneme küstüm Tüm şehir bana küstü...
Bir kedim bile yok anlıyor musun?
Hadi gülümse...
Sazlarım vardı ırmaklarım vardı,
Çakıl taşlarım vardı benim
Ama sen başkasın
Anlıyor musun BAŞKASIN!!!

Çarşamba, Eylül 13, 2006

Hayal


Huzurlu sakin bir akşam üzeri, ayaklarımı denize sokmuşum ve gecenin sessizliğini dinliyorum... yıldızlar parıldıyor, deniz sakin, kafamı tırmalayan hiçbir insanı ve hiçbir işi düşünmeden yalnız bir gece geçiriyorum... kimse beni rahatsız etmiyor, hiçbir hayal, hiçbir korku...elimde bir parça simit, balıklara atıyorum...

Pazartesi, Eylül 11, 2006

Bir evin tek insanı olmak

Yalnızlığa alışmıştı yüreğim bir zamanlar...Aslında yalnızlık diye birşey yoktu, ekmeğini bana bölen güler yüzlü dostlarım vardı herzaman...Ama bir evin bir insanı olmaktan bahsedecek olursak, zor günler vardı. En çok kendine kızınca istemessin yalnızlığı, biri hafifletmelidir kendine kestiğin cezayı, herzamanda o dost kapısını çalmassın ya bazen de uğraşırsın kendinle...Kavganı edersin başını koyduğun yastıkla! Sonra zaman geçtikçe; rüzgarın çıkardığı seslere, üst komşunun tıkırtılara, birdenbire duvarda duran tablodan ya da sandalyeden gelen çıt sesine nasıl duyarsızlaşıyorsan; kendinden gelen sesleride duymamaya alışıyorsun. Tabi hayattan ne istediğini, ne beklediğini değil! Kendini rahat bırakmayı öğreniyorsun, ne yaşarsan yaşa sabırla beklemeyi...İnsanları kırarsan bu sessizliğin hep süregeleceğini düşünüyorsun. İnsanlara manevi bağlılığın daha çok oluyor ama kimse seni kurallarıyla zincirleyemiyor! Evde çok sustuğun için dışarda biraz fazla konuşuyorsun, bu çok komik insan kendini illa dengeliyor. Daha dikkatli ama tüm yükün üzerinde olduğu için asabi, daha pozitif ama sağlamcı oluyorsun. Yalnızlık denilir mi benimkisine bilmem ki? Bir sürü gerçek dostum fakat kendimle daha çok yaşadığım bir hayatım vardı...O evle çok sırrımı paylaştığımı düşünüyorum, zaten arkadaşlarımla seslerim yankılanıyordur boş evin duvarlarında şimdi...Sabahları ilk derse geç kalırdım, yalnız olunca kimse zorla dürtüp uyandıramıyor sonra bütün gün ve gece arkadaşlarımla geçirdikten sonra gene mümkünse evime gelirdim( son sene hariç, çünkü son sene bir türlü dostlarımdan ayrılamadım:)). Bunada yalnızlık denir mi bilmem ama bir evin tek insanıydım işte:) Zordu bazen çok zordu ama öğreneceklerim vardı yalnızlıktan ki yaşadım...Şimdi mutluyum yeni evimde ve yerimde fakat eski yerimide, evimide hep seveceğim, evde yalnız kaldıysam da:)

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Sevgim

Selamladığım gibi uğurladım evimi 28.08.2006 akşam üzeri...ve yağmurdan görünmedi gözyaşlarım...Keşke hep hüzünlendiğimde yağmur yağsa...
Balkonuma bir kumru yuva yapmış, ikide yumurta, eşide beklemede, en son gün gördüm evden gitmeden, balkonumda yeni bir hayat başlıyordu ve aklımda en son o küçük iki yumurta ve kumrular kaldı. Onları en son gün farkettiğim gibi ayrılmama yakın farkettim kendi mutluluğumu o küçük kentin içinde...Bu kadar mutlu, huzurlu yerlerde olmak istiyorum hep, böyle samimi ilişkilerim olsun dostlarımla hep ve ben korkmadan seveyim özgürce...Büyüklüğe, gösterişe değil en çok sevgiye ihtiyacım var, çünkü ben buna alıştım o küçük kentte...

Cumartesi, Ağustos 19, 2006

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın...


Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın...

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Anlaşılmak...

Herkesin herşeyi anlamasını bekleyemessin. Sen yürüyüp gideceksin. Anlayan anlayacak, anlamayan anlamayacak, bütün dünyaya yetişemessin ki!

Pazar, Ağustos 13, 2006

Aynı günü,aynı anda anmak:)

12 Ağustos...tarihe bakıp bakıp, bugün birşey mi vardı dediğin günler vardır ya, dün öyle bir gündü...Telefonum sinyal verene kadar da anlayamadığım günün ne önemi olduğunu...Çay bahçesinde ders çalışıyorduk, sıcaklardan evde durmak mümkün değildi, açık hava keyfimizide yerine getirmişti ve birden bir mesajla kaldırdım kafamı önümdeki notlardan. "Tam bir sene önce şu anda nerdeydik, düşün bakalım bulabilecek misin?" yazmıştı Yalçın ve hemen arkasından telefonum randevu sinyalini verdi, bir yandan mesaja cevap verirken bir yandan da Melek' i aramak için acele etmeliydim! Çünkü biz bir sene önce 12 Ağustosta hepimiz aynı saate telefonlarımızı ayarlamıştık, çok güzel bir geceydi ve hatırlamak istedik hep...Üçümüzde çok duygulandık ve tahmin ettiğimiz gibi üçümüzde ayrı yerlerdeyiz...Dün o bahanede ki geceye en yakın bendim çünkü ordaki müzik sesi yetişiyordu kulağıma kristalde otururken...O günleri özlüyor ve dostlarımı seviyorum...
Bir hafta önce Melekle birlikte Bahane'de gitar dinlerken birden gözlerimiz kocaman açılmış ve o gün ne zamandı tarihine bakalım demiştik! Telefonlara baktığımızda daha bir hafta olduğunu gördük, ama zamanı gelince hatırlatan yine telefonlarımız olmuştu:) Biz bundan sonra bu günü kutlayacağız;) Çünkü öyle günler gelecek ki hepimiz hayatın içine dalmış olacağız ve ummadığımız bir anda telefonumuzun sinyal vermesi ve belki de çoktandır bir türlü aramaya fırsat bulamadığımız dostumuzu aramak için elimizin telefona gitmesi ve ummadığımız anda onun hayatındaki değişiklikleri ve mutlulukları dinlemek, muhabbetimizin kaldığı samimiyetle akıp gittiğine tanık olmak... güzel olsa gerek:) Hatırlamıyorum hangi uyruk olduğunu, belki İngiliz bir aileydi, internette dolaşıyordu mail; her sene aynı gün, aynı anda, aynı yerde, bir resim çektiriyorlardı ve bunun albümü dolaşıyordu mail kutularımızda...Zamanın insanı nasıl değiştirdiğini onlar resimlerde görüyordu. Biz ise o değişimleri o gün birbirimiz görmesekte hayal edeceğiz galiba...Sizi seviyorum dostlarım...

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

Gürültü dedim ama...

Benim gürültüm kafamda, kendimle, yazdıklarımla, kimseyi de rahatsız etmiyorum...Bu ne gürültü kirliliği ya iki gecedir Didem'le sıçrayarak uyanıyoruz ve uykumuz kaçıyor...Üstümüzde tadilat yapan yönetici insanı sabahın dörtbuçuğunda kafamıza çivi çakmaya, hatta balyozla kafamızı dağıtmaya uğraşıyordu! Kaloriferi kırıyordum az daha, öyle bir vurdum ama ne fayda iki dakka sonra tekrar başladı balyozlamaya! Bu gece ise beş on serserinin küfür sesleriyle uyandık, aşağıda kıyamet kopuyordu, polisler gelmiş zaptedemiyorlar, nedense arkadaşlar içkiyi ağızlarıyla içmemişler...Bakın biz öğrenciyiz, okulumuzu bitirmemeiz lazım tamammı, yeter, tadilatınıza da sizede başlıycam artık! Ayıp denen birşay var ya! bak hala balyozluyorlar, bencillik bu oofff!!

Cuma, Ağustos 11, 2006

Gece

Bir gecede erken yatayım dedim ama mümkün mü uyumam? İllaki yapacağım gürültümü...
"İnce bir sızı var kalbimde. İnce ama derinde...dokununca yanıyor, o yüzden
-arkadaşım- uzak dur kalbimden" diye söylenirken içimden bir hışımla kalkıp pencereye attım kendimi. Sarhoş bir adam zigzag çiziyor kaldırımda, çöp arabasının arkasından koşturuyor çöpçüler, elele bir çift yürüyor gamsızca, gerisi sessizlik işte...Gündüzün karışıklığında sessiz kalmaktansa gece gürültü yapmak işime geliyor galiba. Gündüz sessiz ve masumca uyuyorum, saklandığım birşeyler mi var? Ya da kabullenmediğim? Yok canım yapmam ben öyle şeyler:)

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Bazı günler

Bazı günler vardır diğer günlerden farklı, ne olsa silinmez hafızamdan...Halbuki unuturum sıradan düşüncelerimin içinde kaybolduğum günleri, belki hiç sıradan değildir o düşüncelerde zamanla sıradanlaşırlar bilinmez...Bazı günler yerin dibine batmışken, bazı günler yerdeyimdir de uçuyorum zannederim! Hayat sıradanlığını da, ateşinide, acısını da sonuna kadar hissetirir; ben yalnızca alışırım zamanla hepsine bir de yaşarım sakınmadan kendimden hiçbir duyguyu...zaman geçer, unutulan unutulur yerine yeni yaşanmışlıklar gelir elbet...Ama bazı günler unutulmaz işte...

Pazartesi, Temmuz 31, 2006

Kırlangıç

"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Cesaretini toplayıp penceresine konmuş. Önce olabildiğince dik durmuş, Sonra gagasıyla cama vurmuş.
'-Tık... tık tık...'
Çok meşgulmüş adam... öfkeyle cama dönüp bakmış:
'-Kimmiş onu işinden alıkoyan?'
Kırlangıcın minik kalbinde amansız bir heyecan Kırık sözcükler dökülmüş gagasından...
'-Hey adam, seni nicedir izliyorum. Sorma nedenini, niçinini, ama galiba seni seviyorum'.
Şaşırmış adam,
'-Sen de nerden çıktın şimdi, Tam aklımı toplayacakken bozdun işimi...'
Şöyle bir tüylerini kabartmış kırlangıç, ve aklındaki planı çıtlatmış:
'-Aç pencereyi beni içeri al sen, birlikte yaşayalım ebediyen... hem sofrada ortağın olurum, hem evde eğlencen'.
Parlamış adam: '-Şuna da bakın neler diyor bu... Haddini bil, hiç kuş insana aşık olur mu?'
'-Soğuklar başladı bak, üşüyorum dışarda. Alırsan içeri, deva olurum yanlızlığına da...'
Hepten kızmış adam, kovmuş kırlangıcı camın önünden
'-Yürü git işine, yalnızlığımdan memnunum ben"
Bükmüş gagasını zavallı kırlangıç, Uçmuş semaya doğru, kanadı kırık...
Gel zaman git zaman, kırlangıçın hemen ardından, bizim adamı pişmanlık basmış:
'Hay aptal kafam, ben ne halt ettim, ayağıma gelen fırsatı teptim'.
Sonra teselli etmiş yalnız kalbini:
'-Sıcaklar başlayınca gelir kırlangıcım. Onu içeri alır yalnızlığımı paylaşırım".
Kış geçip de yaz gelince, yalnız adam başlamış beklemeye... Ama sevdalısı uğramamış bile bir kere... Akın akın gelen sürülere sormuş, Onun kırlangıcından eser yokmuş. Öyle üzülmüş ki, gidip bilge kişiye danışmış. Hem kırlangıcı, hem kendi eşekliğini anlatmış. Bilge kişi almış adamın mesajını,
Lakin üzüntüyle sallamış başını: "A benim yalnız oğlum. Ne kadar efkarlansan azdır. Çünkü kırlangıçların ömrü 6 aydır".

Neden bilmem ayağımıza gelen aşkı görmek istemeyiz bazen...Yalnızlıktan korkutucu olabilir mi çok sevmek? Altı ay olmasa da ömrümüz giden günler geri gelir mi yeniden?? sevmenin sevilmenin kıymetini anlamalıyız zaman geçmeden...

Pazar, Temmuz 30, 2006

Küçük bir korku...

Dün gece yazacak çok düşüncem vardı fakat ben arkadaşımın evindeydim. Şimdi ise yazacak düşüncelerim benimle oyun oynar gibi kayboldular...Güzel bir sevgi, bir parça korku, bir parça hüzün ve birçok karar arasında yalpalıyorum bugünlerde...Yaşadıklarım çok, yazacak boşluğum yok...aslında hayatımda en çok bir durup neler oluyor diye düşünecek zamanım olmadığında korkuyorum yanlış yapmaktan ve kırılmaktan... Dopdolu olmak çok güzel bundan şikayetçi değilim ama dedim ya bazen korkuyorum işte ve bazen en çok arkama bakmadan kaçıp gitmekten korkuyorum...

Cumartesi, Temmuz 22, 2006

Beklemek

Uzun süre beklediğim yaşantıma ışık veren olaylar, hepte en beklemediğim anda karşıma çıkıyorlar:) Kasten yaşamıma istediğim fırsatlar, umutlar, pırıltılar; onları en çok rüya zannettiğim anda gerçek oluyorlar, tuhaf değil mi:)

Cumartesi, Temmuz 15, 2006

Sessiz Mutluluk

Bugün mutluyum ben...birşey yazıp içimdekileri dökmek isterdim bu mutluluğa dair fakat neden bilmiyorum ama bu sefer büyüsünü bozmak istemiyorum . Çok zor değil anlatmak ama canım sessiz kalmak istiyor...

Çarşamba, Temmuz 05, 2006

Şaşkın

Bu bakışlar kime, nereye...yoksa o zamandan girdim mi zaman tüneline? Yeni inmiştim kürsüden dostlarım gerideydi... nerden geldim nereye gidiyorum. Hayat nerelere götürüyor bizleri? Hem mutlu, hem hüzünlü bir gündü, acayipti, bittiğinin kanıtıydı beş senenin...Bundan sonra da bu kadar çabuk mu geçecek zaman? Hep bu yüz ifadesiyle bakakalacak mıyım geçirdiğim günlerin ardından? İlk tanıştığım günler dün gibi şu okulla, herbir dostumun ilk halleri dün gibi aklımda...Hepimiz başka yerlerden gelip burda birleşmiştik, aslında tesadüftü, imkansızdı, istese de gelemezdi birbirine bu kadar bağlı dostlar biraraya! Dağılışımızda biraraya gelişimiz kadar inanılmaz geliyor bana...Giderken dilşat demişti ki " Özlem seni nasıl bırakıp gideceğiz burdan?" sözlerini tamamlayamadı, ağladı...Benim de hiç aklıma gelmezdi birgün yollarmızı yolla bile olsa ayıracağımız. Ama oldu işte...Beş sene uzun zaman geçmez gibi geliyor insana ve üniversitede insan dersten çok yaşamı öğreniyor...Onyedi yaşından beri ordaydım ve kendime oluşturduğum yaşam, arkadaşlarım herşey güzeldi...Şimdi şaşkın şaşkın bakıyorum o günlere...Orda yaşadığım herşeyi seviyordum...Elimde resimler kaldı, kızların seslerinin yankıları kulağımda ve herbirinin bir eşyası evin her köşesinde...Yaşadığım aşkın sızısı...Şimdi başka bir hayat bekliyor bizleri, o hayatta da karşılaşmamız dileğimle tüm sevdiklerimle...

Pazar, Haziran 18, 2006

İstemeyerek


Kırarız birbirimizi, incitiriz İstemeyerek
Seviliriz reddederiz,
Severiz istenmeyiz,
İstemeyerek!
Değişmek gerek oysa büyümek gerek...
Düşlerimiz çocuk kendimiz çocuk!
Kaç aşktan, kaç dostluktan, kaç oyundan kovulduk
istemeyerek!
Kötü değiliz belki mızıkçıyız biraz,
Yalancı neşeler saçma neşelerle avunduk,
Kızdıkmı küstükmü hırçınlaşırız!
İstemeyerek, istemeyerek, istemeyerek...

Murathan Mungan

Kabullenmeliyiz herşeyin bir sonu var. Çocukluğunda, gençliğin de, yaşamın da hepsinin bir sonu var. Önemli olan mutlulukları tutmak elimizde. Her sona olağan davranarak ve her başlangıça umutla gülmsemek. Özlenmez, çekilmez, aranmaz hale getirdikten sonra günleri, ne anlamı var bunca yaşanmışlığın? Üzülmenin ne anlamı var, akan gözyaşları ne için? Birbirimize alışmışlığımızdan ayrıldığımızdan mı yoksa gerçekten birbirimizden ayrıldığımızdan mı? Ben sadece gideceğim ve ben sadece uzaklaşacağım ama sanırım aramızda unutanlar olacak hem de sonsuza kadar...Bir oyundan daha kovuldum işte hem de kovulduğum aşkın koru hala canımı yakarken...Değişmek gerek oysa büyümek gerek!!

Cuma, Haziran 16, 2006

Masal

Bir masal anlatıyorum;
pembeler içinde bir kız oturuyor deniz kenarında,
kenara çekilmiş müthiş bir veda gecesinin içinden
gözleri parlıyor, damlalar düştü düşecek
denizin kokusunu çekiyor içine
bir an dönüp arkasına bakıyor
bir önce ki masalda ayakkabısını düşürmediğinden mi ne?
prens bu masalda külkedisini yalnız bırakıyor...
son bir kez insanların arasına bakıyor kız ve tekrar denizin kokusunu duyuyor...
gecenin vedalaşma zamanı geliyor
sarılıyor dostlarına hep olduğu gibi...
veda ettiklerine mi içlensin veda bile edemediklerine mi...

saat oniki oluyor ve herşey eski haline dönüyor hayatında
masal eksik kalıyor, sonunu kimse bilmiyor!!!



Çarşamba, Haziran 14, 2006

Mutluluk

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan
Güneş kucağındadır, bilemezsin
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür.
Ciğerine kuruludur orkestra, duymazsın
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın...

William Shakespeare

Şimdi anlıyorum; bazen ben de dönüp arkamı gitmişim, görmemişim, görememişim seven gözlerdeki pırıltıyı... Yanıbaşımdaymış mutluluk, ben ise biraz daha yalnız kalmayı seçmişim, farkında olmadan... Senelerdir biriktirmişim her dakikayı aklımda, ama farketmemişim. Oysa hatırlayamadığım rüyalarımda gizlemişim duygularımı, açığa çıkartmamışım, farkettiğim anda da tuğlalar örmüşüm sevgimin önüne, sırf sana erişemesin diye!! Şimdi ise hergün birini kaldırıyorum o tuğlaların tek tek... Zor, ulaşılması güç, her parçası başka yere savrulmuş olsa da sevginin, yine de gideceğim o sevginin arkasından! . Çünkü biliyorum bir zamanlar yıldızları süpürmüştüm hayâlimizden!

Perşembe, Haziran 08, 2006

ÇOCUK



İnsan bu kadar çabuk sevinip, bu kadar çabuk üzülürse ne denir ona? ÇOCUK:)
KİMSENİN İÇİNDEKİ ÇOCUĞU KAYBETMEMESİNİ DİLEDİM BUGÜN!
Elinde olan kaybetmediğin varsın dostluk olsun, umut olsun, hayalin olsun, yaşama gülümsemen olsun, aşk olsun...kaybetme yaşa, elinde tut! Yediğin
minik bir çikolatanın tadını unutma, baktığın gözlerde ki umudu, elini tutan dostunu, okşadığın kedinin sevgisini, yaşama çaba gösteren birinin savaşını ve galip gelmesini hayata...unutma!Gözyaşlarını gülümsemenle sil ve yeniden başla hep, hayatı taa içinde hisset, vara yoğa çabucak sevin, varsın çocuk kal hiç büyüme .......büyüme...hopla zıpla, gülümse hayata içini karartma, güneş parlıyorsa, bu sabaha da uyandıysan ve sevdiklerin de mutluysa; dert etme büyüme, çocuk kal, kocaman bir gülümseme fırlat hayata...

Cumartesi, Haziran 03, 2006

Uğur

Sınavlarda uğur getirsin diye bu sevimli böcek burda duruyor:) Sınavlarda ve hayatta uğur getirsin diye:)))) Bir yaz okulunda üstümden eksik olmuyordu bu böcekler, hatta "uç uç benim böceğim" demekten dilimde tüy bitmişti:)) Biraz hoyrat davrandım galiba bir daha gelmediler;)

Cuma, Haziran 02, 2006

YAZ

Yaz geldi...Mezuniyet kıyafetlerini aldı dostlar, ben vizelerden sonraya kaldım. Renk renk olmak istiyorum, yaz kadar cıvıl cıvıl ve mutlu... Hüzünlü olsada bazen dönüm noktaları, gülümsemek ve ışık saçmak istiyorum. Herşey iyi oluyor, tüm sıkıntılar bir gün bitiyor ve içimde endişe kalmasını istemiyorum. Bazen sıkışıyor duygularım beş dakika önce kahkaha atarken birden hüzün kaplayabiliyor yüreğimi ve denize çeviriyorum gözlerimi...Ufuklara bakıyorum aydınlık olduğunu hisssediyorum. Günler geçiyor ve güzel kılıyorum günlerimi gülümsemelerle. İçimizdeki sevgilerle yazı daha da ısıtıyoruz sanki ama bunalmıyoruz:) Bu günlerde hiç korkmuyorum seviyorum deli gibi:) Deli gibi gülüyorum, ağlıyorum, sonra konuşuyorum ama hiç susmuyorum:) Neyse ne akıyor içimden...sanırım sıkıntılarım, yorgunluklarım, endişelerimi eski mevsimlerde bırakıyorum. Gün bugün, yaz geldi... bir gülümseme belirsin dudaklarımızda hiç mi hiç gitmesin:))

Salı, Mayıs 23, 2006

Doğumgünü

Ne garip duygularla geçiririz şu doğumgünlerini...
Alınganlığın diz boyu olduğu günlerdir. Gece onikide uyuyacak olsan bile telefonunu açık tutarsın, saati kollarsın ara sıra, yalnızsan birilerini istersin yanında. Hediye almak hem mutlu hem mahçup eder seni, ne diyeceğini bilemez kekeler kalırsın. Hem hüzünlü hem mutlu geçer şu doğumgünleri, mesela çok hassaslaştığın için sim kartını kaybettiğine bile ağlayabilirsin:) Bazen hiç beklemediğin birinden mesaj alırsın, bazen gözünün içine baktığın kişi unutur gider tarihi...ki komik olan haddinden fazla üzülüp aynı zamanda fazla da sevinirsin doğumgününde bir de belli etmessin:) Yanında olmak isteyip olamayanları düşünürsün, hep biryerlere yakınken aynı zamanda bir yerlere de uzak olduğunu, uzaktan duyduğun bir sesin hüznünü ve sevincini, ara sıra unutabildiğin ama seni hiç unutmamış birilerini, hafızasına hiç seni almamış birilerini, seni mutlu etmek için çırpınıp duranları bir bir düşünüp anarsın...Herkesi anarsın doğumgününde, sanki senin hatırlanma günün değil de sevdiklerinin günüdür:) Anlarsın ki insan istese de yalnız olamaz...sevmeye ve sevilmeye muhtaçtır...
Yirmiki sene önce ayın yirmiikisinde bir mayıs sabahına gözlerimi açtığımdan beri beni düşünen, seven, bu dünyada yalnız bırakmayanlara ve dostlarıma sesleniyorum "sizi çok seviyorum" ve bu sevgiyle hayatımı güzel kılıyorum. İyi ki doğmuşum da sizlerle sevgiyi tatmışım. Bizim için güzel dileklerimi ise içimden diliyorum:)))

Cuma, Mayıs 19, 2006

Fırsat

Bazen aylardır keşke olsa dediğin fırsat hiç beklemediğin bir anda ayağına gelir, ama mümkün olamaz değerlendirebilmen...Olacak eninde sonunda oluyor ama olmayınca da olmuyor işte:)

Perşembe, Mayıs 18, 2006

Ayrılık

Ne olucak bundan sonrası bakalım? Artık zamanı geldi ayrılmak lazım diyorum ama bunları yazarken bile boğazım da düğümlenen bir şey var...Okyanuslara açılmak istesem de, başka yüzler görmek istesem de, hayatımı başka bir yerde değişik ve yeni heyecanlarda görmek istesem de burda birşey var! Dostluk ...ve ne kadar inkar etsemde bir küçük aşk hikayesi...onlardan ayrılmak istemiyorum, kimisi kırık dökük olsada...

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Borç

Kesişmez yollarımız ama şiirlerimiz karşılıklı...boğazımıza takılı kelimeler, gözler korkak...öylece kenara bıraktığımız iki ayrı aşk hikayesi...Benim seni sevmem ve senin beni sevmen...Kenara bıraktık, sahiplenmedik, yaşamadık...Acımasızlıksa ikimizde olabildiğince acımasızdık!
"Edebiyat acımasız kadınlara çok şey borçludur." Dedi Cezmi Ersöz üniversite şenliklerinde yaptığı konuşmasında...Ben de yazayım dedim bunu bloguma:)

DENGE

Aşkımda değişebilir, gerçeklerimde.
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı,
Yan gelmişim diz boyu sulara.
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum.
Hiç birinizle dövüşemem.
Siz ne derseniz deyiniz.
Benim gizli bir bildiğim var.
Sizin alınız al, inandım
Sizin morunuz mor, inandım.
Ben tam dünyaya göre,
Ben tam, kendime göre.
Ama sizin adınız ne ?
Benim dengemi bozmayınız.


Turgut Uyar

Pazar, Mayıs 14, 2006

GÜLÜME...


Dışarda mükemmel bir hava var ve bugün anneler günü:)
Havayı da içimizi de ısıtan annlerimiz ve bugün.
Hayatım da annemin yeri apayrı, müthiş yalnız hissettiğimde, çocukluktan genç kızlığa ilk adım attığımda hatta şimdi koca bir kız olduğumda bile hep yanımdaydı ve yanımda olacak. Büyük bir saygı duymakla beraber çok iyi arkadaş olduğum bir insan annem. Bilmem nasıl anlatılır ki, küçücük bir bebeği dünyaya getirip büyüten, koruyan, seven, çok değerli bir duygu olan annelikten bile öte bizim aramızdaki ilişki. O benim dert ortağım...İçime güneşi doğuran, yaşadığım tüm olaylarda yanımda olan, gözümün içine en güzel bakan insan. İçimde var olan gücü ondan alıyorum ve umarım ona layık bir evlat oluyorumdur! Bir de istediğim var: Onun kadar mükemmel bir anne olabilmek...Daha fazla yazmıyorum( nazar değmez ya) değmesin diye:) Ve o çok sevdiğim insanın ellerinden öpüyorum ve anneler gününü kutluyorum. Daha nice anneler gününe annecim, bugün yanında değilim ama bilirsin ki arayı zaten hiç uzatmadan dayanamam gelirim. Bugünkü mükemmel hava, mis gibi kokan deniz senin günün olduğundan galiba;) kardeşçimle gezebildiğin kadar gez. En yakın zamanda görüşeceğiz ve biliyorsun ki SENİ DÜNYADAKİ HERŞEYDEN ÇOK SEVİYORUM :)))))))))

Perşembe, Mayıs 11, 2006

Karıştım...

Nereye kaçıyoruz biz bizle geliyoruz bağlı olduğumuz herşeyle birlikte...Görünmez ipler var ruhumuzu bağlayan kurtulamıyoruz. Hep özgürlük için kavga etti ruhlarımız oysa...
Dost kahkahalarıyla çınlar kahkahalarım içim içimi yesede...Hep gülmeye mi ihtiyacı var insanın? İnsan bazen deli gibi ağlatılmak isteyemez mi?
Herşey düzeldi kelimesinin altındaki "soru işareti" değişse basit - yalın "nokta" ile...sonra bahar yağmuruna bıraksak kendimizi gözyaşlarımızla birlikte ve en son içten bir gülümseme ile güneş ısıtsa bedenimizden çok içimizi...
Sıkışıp kalmak, beklemek , belirsizlik altında yalpalamak, düşmek, kalmak ve sonra yine düşmek...hayat bu kadar mı yani?

Çarşamba, Mayıs 10, 2006

Vazgeçmek

Bu gece yazmak geldi içimden ama sözcükler dökülmüyor bir türlü... vazgeçiyorum...
Hem bir şeyler yazmak istemek, hem de beynindeki milyonlarca düşünceyi susturmak istemek zor bir ikilem...
Vazgeçtim; bu cümleden sonra başka bir cümleye daha geçmeyeceğim bu gecelik;)

Salı, Mayıs 09, 2006

Rüya

Dün gece bir rüya gördüm. Yalnız rüya olabilirdi bu, ama farkında değildim, gerçek sandım. Bir zamanlar rüyam değil gerçeğimdi oysa... yine de uyanınca bitmişti...

Pazar, Mayıs 07, 2006

Hayat

Yaşayanların hepsi bir şekilde tutunuyor hayatın bir köşesine. Kimilerinin tutunduğu dal güçsüz ve yorgunken kimileri en sağlam dala kenetlenmiş fakat rüzgarın nerden ve nasıl eseceği belli değil. En sağlam dal belki yanlış yerde duruyor birileri kesip atıyor. En güçsüz dalı kimi öyle sıkı tutuyor ki düşme ihtimali azalıyor...Ne yaparsan yap hayatın değiştiremediğin bir akışı olduğu gibi aslında tüm kararların sana ait. Karmakarışık çözemediğin sorularla dolu hayat ve adil davranmıyor herkese...Bir gecede tüm planların ve senin için önemli olan unsurlar kayboluyor ve sonra bir şekilde yine planlar yapmaya başlıyorsun hayatın hakkında...Tutunmaya çalışıyorsun ve sonra yardım etmeye çalışıyorsun tüm tutunmak zorunda olanlara. Yeniden başlıyorsun nefes aldığın sürece...
Anlayamadığımız bir denge içinde dönüyor dünya ve biz bazen sadece izliyoruz bunu...Elimizdekileri bazen bile bile kaybederken belki bu bize birşeyler kazandırıyor bilmeden üzülüyoruz! Belki de o anda gerçekten kaybediyoruz bilmiyoruz...
Karışık birşey yaşamak, varolmak. Fazla düşününce insan işin içinden pek çıkamıyor:)

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

Sabaha Karşı

Hıdırellez için sabahın erken saatlerini bekliyorum. Annem birsürü gül almış. Biz gül ağacının köküne değil, vazonun altına sıkıştırıcaz dileklerimizi anlaşılan:) Ne önemi var ki? İnsanın bir dileği, bir umudu olduktan sonra...
Havalar serin halbuki bahar geldi artık. Endişeleri, korkuları, yorgunlukları alıp götürecek yeşeren her tomurcuk... Zamanı geldi...
Herkesin dilek dileğebileceği bir günün olması bence güzel çünkü inandıkça kurtuluruz çıkmazlarımızdan. Herkesin dileğinin kabul olmasını umarım...Kimse söylemesin ama, söyleyince olmazmış ya:P

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Eskilerden

Bir akşam gözünde aşk tüterse,
geçmiş günler aklından geçerse,
kalbin bomboş ümitler biterse,
sen üzülme ben varım...
neler neler geçti kimbilir başından,
sevgi umdun hep başkalarından,
ağlama gidenlerin ardından,
o giderse ben varım...
zaman durdu sanki beklerken seni,
ben bir tek sevgiye bağladım kalbimi...
ayrılmam istersen hiç yanından,
çağırsan gelirim çok uzaklardan,
eskiden korkardım yalnızlıktan,
korkmam artık sen varsın...
Eski şarkıları çok seviyorum, yaşımın aksine galiba:))
Biz Meltem'le "bu bizim şarkımız olsun" dedik, dimi meloşum;))

Cuma, Nisan 14, 2006

Umut

Rüzgar ters yönde esiyor, yavaşlıyoruz...
Hayatta yanlış köşelerde duruyoruz, olabilir...
Herşeyi bırakıp gitmek bence çözüm değil...
Savaşıp doğru köşeye geçmek gerek...
Çekip gitmek doğru değil...
Kaybetmediğim bir umudum var, beni yaşama bağlayan...
Bir de köşem var, kaybedilmiş umutların hepsini bulup sakladığım ...
İsteyen gelip alabilir...


Çarşamba, Nisan 12, 2006

Bahar


Mis gibi kokuyor hava, yağmura bayılırım çocukluğumdan beri. Hele baharsa mevsim yağmurda ıslanıp tatlı bir esintiyle ürpermek yaşadığımı hissettirir bana. Su ile aramdaki güçlü bağı anlatmam için saatlerce yazmam gerekebilir zaten:)
Her canlı kendini yeniliyor, ne güzel... Bursa'da evimizin bahçesinde dayımın bir zamanlar ekmiş olduğu erik ağacı acele etmiş ve martta çiçek açmıştır bile! Şimdi küçük ve ekşi erikleri birileri koparmaya çalışıyordur. Beyaz güllerimiz anneler gününe yetişir herzaman, şimdi tomurcuklarını vermiştir. Burda sahildeki ağaçları da biryerlere taşıdıklarından pek göremiyorum çiçek açmış ağaçları özledim açıkçası küçük bahçemizi...Burda da deniz kokusu ve çiseleyen yağmurla bir de hiç beni yalnız bırakmayan pencere kenarındaki kuşların mutluluğuyla hissediyorum baharı. Bu arada İzmir'de güzelmiş...hele baharda. Artık yabancı değilim İzmir'e, annemle kardeşimle çok güzel vakit geçiriyoruz. E tabi oraya bahar çoktan gelmiş, sıcacık:) Ama biraz abarttım galiba her haftasonu da gidilmez ki beş saat yol canım:)
Gelmiş geçmiş tüm sıkıntıları unutmanın ve kendini yenilemenin tam sırası galiba. Sarsıldığın her olayda yıkılmadığın için şükrederek ve daha da güçlü devam etmeli...
Bursa'da anneannemin evinde ailemizin her ferdinin birlikte olacağı günü iple çekiyorum. Anneler günü olabilir belki:) Sonra doğumgünümde var, hatırlatmaya çalışmak gibi olmasın:P

Cuma, Nisan 07, 2006

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Victor Hugo

Salı, Mart 21, 2006

Büyümüş...


Benimkisi genç kız olmuş! Güzelliğe bak...sen upuzun ömürlü ol e mi?:))))))))

Pazar, Mart 19, 2006

Viraj

Hayat öyle dümdüz giderken neye uğradığını şaşıracağın bir viraj koyuyor önüne, afallıyorsun. Aslında o viraj orda seni bekliyor ama sen bilmiyorsun. Tepetaklak olmaktan ya son anda kurtuluyorsun ya da kurtulamıyorsun. Bazen eğri görünenler doğru, doğru görünenler eğri geliyor, herşey birbirine giriyor karmakarışık oluyorsun. Binlerce şükür ediyorum içimden, Allah sağlımızı, sevgimizi, huzurumuzu devam ettirsin yeter diyorum. Başka hiçbirşey istemek geçmiyor aklımdan. Sevdiklerim ve ben...hayatta ki tek gerçek bu değil mi?

Pazar, Şubat 05, 2006

MESAJ

" Hoyrat sevgilerin bize kattığı tek şey; Kolay incinirliğimizdir! Ve birtanem bil ki gerçek sevdiklerimize de verebildiğimiz tek şey bu! Onlar da kolay inciniyor, kolay incitiyor ve sonra gerçek sevgiye rağmen ACI ÇEKİYORUZ! Ama neden?"
Çok üzgün olduğum birgün aldığım bir mesajdı! Yine okuma ihtiyacı hissettim. Umarım birdaha hissetmem! Çünkü saman aleviyim, şimdiye kadar hiç gerekli yerde patlayamadım...Belki daha iyidir, gerektiği yerde patlayınca belki anlamı ve kırma daha derecesi daha fazla oluyordur! Belki daha kötüdür, böyle olunca seni hiçkimse anlayamaz...Bilmiyorum neden böyle oluyor? Evet ben görebilirim kendi hatalarımı, kabul edebilirim, özür dileyebilirim. Siz neden hep haklısınız anlamıyorum, hayır haklı değilsiniz hatta çok düşüncesiz ve kırıcısınız! Neden hep ben özür dilemek zorunda kalıyorum. Hayır bu sefer özür dilemeyeceğim. Böyle olacağınıza hiç olmayın daha iyi...

Seni Seviyorum Serpin


Yine garip bir olay geldi başıma. Beyaz bebeğime göz koydular! Hem o kadar ki sınav olurken yanıma gelip odasına çağırdı okulumuz sevgili hocalarımdan biri! Hamsterları ölmüşte. Kibar bir dille anlatmaya çalıştım derdimi ve sonuç olarak vermedim tabiki Serpin'i. Hocamız yetinmedi ve telefonumu-adresimi aldı, yani ziyaretçim olabilir ilerleyen günlerde tabi çalan telefona cevap verirsem:) Aslında kızamadım ona Canım'ın dediği gibi: "Penceren kadar ışık alırsın!" Hangi fakülteyi bitirdiğin hiç önemli değil birşeyleri anlamak için, anlamak için yalnızca anlamayı istemek gerekli galiba! Neyse ki gene de diğerlerinden daha anlayışlı biriymişte Serpin'e bağlandığımı ve çok sevdiğimi anlatabildim ona. Fakat benim anlamadığım bir nokta var: Eğer yavru kedi istiyorsanız sokakta birsürü üşüyen minik var, onlar canlı değil mi? Benimkinin başında taç var ise ötekinin yüzüne süt dökülmüş, hepsi tatlı bunların! Heves olduğunu bilmesem, tırmaladığında iki tokat atmayacağını bilmesem yine de vermezdim kimseye Serpin'i ama bu kadar da garip karşılamazdım bu olayı. Hayvan sevmek evinde en güzelinden bir kedi beslemek değil sanırım, aşık olmak en güzeline aşık olmak değil, en güzel evde oturmak değil mutluluk ve en iyi fakülteyi bitirerek öğrenilmiyor yaşam...ukalalık değil, bende henüz birşey öğrendiğimi savunmuyorum ki...öğreniyorum! Hocam' a yazmadım tabi bütün bunları(sıkıysa yazayım:)), bunlar sadece benim güzele güzel olduğu için aşık olanlar hakkındaki düşüncelerim...

Bir Dosta...

Ardıma bakmadan gitmek zor! Bu fenerin ucuna yürüdük; yağmurda, rüzgarda, baharda elimde pamuk şekerle...
Zaman herşeyi ne çok değiştiriyor değil mi? (Bugün bunu sen söylemedin mi : "değişmeyen tek şey değişimin kendisi." ) Değil fenerde yürümek sokakta bile yanyana gelmedik ne zamandır. Aşkımız mı öldürdü dostluğumuzu yoksa dostluğumuz mu engel oldu aşkımıza? Artık düşünmüyorum. Neyse ne güzeldi hepsi seninle...Şimdi şikayetçisin artık sana veremediğim dostluğumdan...Herşeyin bir bedeli var sanırım ve "onarılan herşey yamalıdır" sözüne bende bugün inandım. Ama yinede sana ne kadar daha göstermem gerekiyor bilmiyorum, ben senin dostunum ve hep öyle kalacağım!

Cuma, Şubat 03, 2006

Kardeşlik


Muhteşem birşey!
Özlemine dayanmak çok güç, çocukluğumuzdan beri yanyana uyumamız çok güzel...kahkahalarımız çınlar etrafta birlikteysek, iyice şımarırız kimseyi umursamadan değil mi?
Ama inanma sen bana, ikizler burcuyum ben! Unuttunmu "ellerim yağlıydı yanaklarını yağladım":))))) Aklımdasın ve biliyorum aklındayım. Sana bir sır vereyim mi? : Hayatımda hiç yalnız kalmadım ben:)

Pazartesi, Ocak 30, 2006

Sanki


Anladım ki birşeyi çok isteyince insan gece uykularını feda edebiliyormuş, anladım ki ne kadar fedakarlık edebilsen de kendinden isteğinin gerçekleşmeme ihtimaline katlanıyor ve sabırla bekleyebiliyormuşsun! Özleme, sıkıntıya, acıya günlerce katlandığının farkına varmıyor nefes almayı unutabiliyormuşsun ve alçak bir dala bir serçe konduysa, gözüne iliştiyse ve görebildiysen o korunmaz serçenin denizi donduran soğunda nasıl yaşayabildiğini...sen de yaşarsın! Kaygıyla değil umutla bakabilmeyi bazen başaramıyorum sanki!

Perşembe, Ocak 26, 2006

Kartopu

Kar dışarda diz boyu ama ne gerek var dışarı çıkıp kar topu oynamaya, kar yağmasada benim kartopum var:) Hem üşütmüyorda sıcacık birşey. Burnuda pembe hem;)

Cuma, Ocak 20, 2006

İnsan

Deyince aklıma; kılına zarar geleceğini bilse dünyayı yakabilecek bir varlık aklıma geliyor. O kadar bencil ki dünyada bir tek, insanın yaşamaya hakkı varmış gibi davranıyor. Keşke biz de diğer canlılar kadar masum olabilseydik oysa en vahşi yaratık bile insan kadar zarar vermiyor. Keşke daha korunmasız olsaydık, keşke korunmak için çevreye saldırmasaydık, keşke daha kolay zarar görseydik ama bu kadar vahşi olmasaydık. Saçağın altına sığınmış bir kediciğin de senin kadar yağmurdan korunmaya hakkı var, ayağına dolandı diye tekme atamassın! Sen iğrenç kimyasallarınla dünyayı kirletirken bu zehirden hayvanlarında hastalanmaya hakkı var, toplayıp toplayıp yakamassın! Kılına zarar gelme ihtimalini bile göze alamıyorsun değil mi? Oysa dünyada kimbilir kaç tane canı hiçe saydın, üstelik birgün bunun bedelini ödemen gerektiğinde hiç kabul etmedin saldırdın, yıktın, yokettin! Haberlerde onüç ondört yaşında bir çocuk ağlıyordu geçen günlerde. Parasını biriktirip aldığı aylarca beslediği güvercinlerini vahşice öldürmek istiyorlardı." Onlar canım gibi benim" diyordu çocuk, "Ne olacak herkes birgün ölecek !"Güvercinlerin hasta olma ihtimali varmış. O kadar canımı yaktı ki o haber. Düşünüyorum belki gerekli ama emin değilim...buna destek vermek için bir kaç insani özelliğim eksik galiba ki şikayetçi değilim. Eğer gerekliyse de o çocuğun döktüğü kadar gözyaşıyı haketmiyor mu bu hayvancıklar? En azından diri diri gömülmemeyi haketmiyor mu? Öyle telaşlı ki insanlar bir an önce nesillerini tüketmeden rahat etmeyecekler kuşların. Adalet yok bu dünyada, eşitlik mi mümkün değil olması! Sadece bir kedi yavrusu koruma altına aldığım, tek avuntum. Ama ellerimdeki imzaları(tırmık izleri), dökülen tüyleri hep merak konusu. Organizma dediğin şey çok temiz olmayacak elbet, tıpkı senin gibi ama yok sen insansın incilerin dökülür ! Birgün gelsede birşeyler insana da böyle davransa anlarlar mı acaba? Bende hiç sıyırmıyorum kendimi, dünyaya masum bakabilmeyi hala unutturmaya çalışıyor insanoğlu hatırlayanlara...Ben de bıraktım cam kenarlarına ekmek koymayı, ne olacak sadece bir insanım işte. Yalnızca benim içim olup bitenleri bir türlü kaldıramıyor, hazmedemiyor. Bu dünyada sadece insanlar yaşamıyor!

Pazartesi, Ocak 16, 2006

Cumartesi, Ocak 14, 2006

Gitmek

Gerçeği bilmeden de vazgeçer giderim. Yeterki bu kentteki kalmam gereken zaman bitsin...Sonu sevmemden değil, artık yeni bir başlangıç istediğimden giderim. Kimse özlesin, üzülsün diye değil, unuttuğumu bile unutmak için giderim. Sabrımın sınırına geldiğimde, sevdiklerim eşyalarını bavullara doldurduklarında, yapacak birşey kalmadığında kimsenin hatırına kalmam giderim.

Cuma, Ocak 13, 2006

Sevgi


En çok inciten ve incitilen duygumda olsa, sebeptir benim yaşamıma anlam katmama... dil yalanlasa ne olur ki? Kendime söylediğim yalanlar içinde o söz de durur bir kenarda. İnanırsam koca bir yalan olur kalırım bu yalan dünyada... Bu yüzden asla inanmam bu manasız yalanıma!

Cumartesi, Ocak 07, 2006

Özlem

Annemin sevgiyle dolu bakışlarını, pazarları ev halkı ile sabah kahvaltısını ve Uğur'un masaya pati atmasını; Bursa'nın tanıdık kokusunu, anneannemin kalabalıktaki neşesini; dedemin önüne çay geldiğindeki keyfini; kardeşimin cıvıldak hallerini, bazen beni sinir etmesini, çocukluğumuzdan beri hep aynı yatakta uyumamızı; Can'ım ile sabaha kadar muhabbeti ve bayram seyranda herkesin neşesine neşe katmasını, ortanca teyzemin "aşk hayatın nasıl gidiyor" diye sormasını ve ardından ona bir sürü dert yanmayı, babamın sabahaları karga sesiyle şarkı söylemesini, Mudanya'da balık yemeyi ve bazen babamında neşesi tutup birer birada size alıyım demesini(çocuklara yani;)); Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nu, Ailece tatile gitmeyi, Karagöz'e kadar yürüyüp geri dönmeyi, annemle yaşadığımız alışverişte aşırıya kaçma pişmanlığımızı, birinin bana yemek pişirmesini, annemin temizlik yaparken herkesi evden kovmasını, İstanbul'daki yedi tane canı ve o canlara can katanları, Beyoğlu'nu, Feribotta kuşlara simit atmayı, tüm yaz tatillerini, ilkokul öğretmenimi özleyip dururken yıllardır şimdi düşündümde; dekanlıktaki ders kırdığımız günleri, hiçbir sebep yokken gece dörtte yatıp sabah derslerini kaçırmamızı ve sınav zamanları ikide uyuyup kalmamızı, kimse karışmadan istediğim yere gitmemi, istediğim saatte dönmemi, herkesin birine aşık olup ağlaşmasını, abuk subuk gezilere bile katılmamızı, günler boyunca gezip sınav günü çalışma şevkimizin gelmesini, bu evi, daima mutlaka birine aşık olmamı ve mutlaka imkansız aşkları seçmemi(imkansız değilse bile imkansız hale getiririm:)), fenerde sürü halinde yürümemizi,bulaşıkları biriktirmeyi, gecenin onbirinde elektiriklerim kesilince telefonumun da şarjı bitince kapının önüne kadar pijamalarıyla gelmiş dostları, ikidebir parti vermemizi, saçma sapan şeylere üzülmemizi, öğrenci dostu makarnadan nefret edişimizi, sınav günü birlikte çalışırken sapıtmamızı, aramızda yalnızca bizim anlayacağımız sözler bulunmasını, bir günde yüz resim çekmemizi, birinci derslere uyku ve aradan sonraki derslere çay yüzünden daima geç kalmamızı, burada tanıdıklarımı, tüm gülümsemeleri, bir çikolatayı on kişinin paylaşmasını, son sınıfa kadar herşeyi hafife almamızı, kızların evini taşırken o tavuk kokan kamyonun arkasında nasıl sıkıştığımızı(Allah'tan o zaman kuş gribi yoktu:)) , hayatı yaşayarak öğrenmeyi, cesaretimizi, endişelerimizi, gençliğimin en havai günlerini de çok özleyeceğim ben!
Şimdi de Serpin'i özleyeceğim. Nerede olursam olayım hep bir tarafım eksik kalıyor, aşklarım da hep özlem
üzerine. Nedir bu hayatımdaki özlem faktörü ? Kim bu özlem, nerden geliyor daima içime? Çık hayatımdan artık Özlem:)

Salı, Ocak 03, 2006

Leonardo da Vinci

"Yavru kediler şaheserdir"

Bebek

Canım Serpinimle oynamaktan bıkmıyorum. Yığınla okunacak makaleler küçük sehpanın üstünde dururken ben Serpin bakalım hangi kalemimi yürütecek diye gözlüyorum. Nasıl bitmez bir enerjisi varsa, gerek bilgisayar kullanırken gerek ders çalışırken saçımla, burnumla oynuyor. Klavyede ise çok başarılı harikalar yaratıyor. Ben bir kenarda bir şeyler okumaya dalmasam hiç uyumayacak sanki! Dün gece futbol oynadık mesela kızımla ama o amerikan futbolunu tercih ediyor, topu tutmak en büyük amacı. Bir de topu yemeğe çalışmasa gayet güzel oyun olacak ama o kararlı minik dişlerini kaşımaya:) Bebek büyütmek ne güzel şeymiş. O büyük sorumluluğa değecek tek şey bir cana can vermek olsa gerek. Birazda olsa anlayabiliyorum çünkü bu beyaz peynir bana insan yavrusundan farklı gelmiyor. En güzel çağı şimdi bebeğimin. Umarım hep böyle sağlıklı kalır ve uzun ömürlü olur.
Bir tanıdığım anlatmıştı. Doğu tarafında bir köy evinde misafir olmuş. Doksan yaşlarında bir ninenin dizinde biblo gibi bir kedi yavrusu oturuyormuş. Doksan senelik ve bir aylık iki ömür yanyana... Kediyi eğilip sevdiğinde "derdimi alıyor kızım " demiş nine. Çok sevdiğim bir söz oldu bu benim. Her türlü sızıyı dindirir bu minikler.

Cumartesi, Aralık 31, 2005

Mutlu Yıllar


Bu yılda da her yılda olduğu gibi mutlu günler olacaktır, hüzünlü günler olacaktır. Herzaman hayatın tadını almanız, size gözkırpan yıldızları görebilmeniz, gökkuşağının farkına varabilmeniz, denizin kokusunu duyabilmeniz, hayatınızda bir kez olsun bir kedi yavrusuyla uyuyabilmenin mutlulğunu duyabilmeniz, sevgiyi ise hiç es geçmemeniz dileğimle herkese mutlu yıllar...Küçük kavgalar büyük dostlukları incitmesin, yüreklerde büyüyen aşk karşılıksız kalmasın, sevdiklerimiz bizden hiç ayrımasın. İllaki de birşeyler sonlanacaksa, özlemler kavuşarak, yalnızlıklar paylaşarak, gözyaşları sevinçle sonlansın.Kaybedilse bile umutlar içimizde yenileri doğsun!
Ve yeni yıl herkese UĞUR getirsin. (Anneannem telefonda benim için öyle dedi :))

Perşembe, Aralık 29, 2005

Tatsızlık

Birşeyi illa ki abartıp saçmalıyor insanoğlu. Özel günlerde gidilecek yer konusunda tartışıyor birbirini kırıyor. Yılda bir kere izne çıkıyor, tatili o kadar güzel geçsin istiyor ki keyfini kaçıran herşeye sinirleniyor, tatili berbat geçiyor. Yılbaşı gecesi bir sürü para verip lüks bir otele şıkır şıkır giyiniyor ama etrafa böbürlenmekten yaşayamıyor. Zorlama eğlence, kutlama mı olur? En güzel yılbaşı gecelerim ailemin yanında, üstümde pijamalarım, kafamda noel baba şapkam, onikide aileme sarıldığım geceler olmuştur. Tombala da oynarız:) Tamam arkadaşlar son senemiz, birlikte olalım dedik. Buz gibi havada sıcacık evden, ailemden geçip dışarı çıkmayı kafama koymuştum. Ama son senemiz diye o kadar dillendirip özendik ki aramız açıldı, üstelik herkes başka yerde kutlasaydı, birbirine sadece mutlu yıllar mesajı çekseydi böyle de olmayacaktı! Önceki seneler en uyduruk yerlerde deli gibi eğlendikte şimdi ne oldu? Zorlama olmuyor hiçbirşey, akışına bırakmalı herşeyi. Aniden gittiğin bir gezi çok büyük mutluluk verebiliyor, uzun organizasyonlar inadına aksilik çıkarıyor. Bir de biraz özgür olacaksın, karşındakine açıklamaya çalışmayacaksın kendini...İstediğin yere kimseyi beklemeden gideceksin. En iyi kararlar en özgür olanlardan çıkıyor. Zorlamayacağım kendimi...Televizyonun karşısında Serpin'le oturabilirim bütün gece...Tatsızlıkların çıktığı konunun eğlence olması ne komik bir tezat!

Çarşamba, Aralık 28, 2005

Serpin

Serpin(benim minik kedim), ellerime hayat hikayesini yazıyor. Sağ el, başparmağının altındaki yazı, banyodan nefret ettiğini, sol el başparmağımın altındaki de tırnaklarının kesilmesinden nefret ettiğini anlatıyor. Yanıma gelip onları yalaması da beni ne kadar sevdiğini...Ellerime hayat hikayesini yazıyor. Belki kalıcı olmak istiyor, kimbilir? Haberiniz olsun bu kediler günlükte tutuyor! İyki varsın Serpin! Yeni yıl hediyem benim. Nasıl bu kadar çabuk alnıma yazıldın? Bir de yetmiyormuş gibi ellerime yazdın kendini:)

Özür

Alttaki yazımı şefkatle kınıyorum. Keskin cümlelerden bahsederken biraz zehir akıtmışım...Ama anlaşılmadığını düşündüm, üzüldüm belki biraz kızdım. O kadar da olur ama değil mi? Napayım bana gelen beyaz meleği çok sevdim...İyki hayatıma girdi ve umarım mutlu oluruz: O, ben, sevdiğim herkes...

Salı, Aralık 27, 2005

......

Korunmak istemiyorum, yaşamak istiyorum...İçimi kirletmeye çalışıyor dünya, insan... belki burda yaşamanın kuralı böyle diye, acı çekmeyeyim diye...İçimi acıtabilirsiniz ama kirletemezsiniz. Keskin cümlelerinizden de sizden de sıkıldım artık, ben yalnızım zaten yanımda olmaya çalışmayın, olamazsınız. Yanımdaymış gibi de yapmayın...Anlamıyorsanız ve dinlemiyorsanız sevginize de inanmıyorum. Keşke hepinizi bu kadar çok sevmeseydim.

Cumartesi, Aralık 24, 2005

Mutsuzluk...

Kendini neden sürekli hırpalar insan, neden yetinmez, neden dinlemez? Hayattan çok şey bekleyip, hiçbir güzelliği görmemek düpedüz mutsuz olmayı istemektir. Mutsuzluk ise var olsada içte; kimseyi dinlememek, kesin cümleler kurmak, telefonu birinin yüzüne kapatmak, yalan söylemek acizliktir...Ne garip ki insan bunları yapınca kendini güçlü hisseder. Acı çekmek başka şey, mutsuzluk başka...Kendi mutsuzluğunu kendin yaratırsın!

Cuma, Aralık 23, 2005

Zaman Geçerken

Sevdim...bu küçük kenti, burda yaşadıklarımı, burda paylaştıklarımı, burda sevdiklerimi, burda tanıdıklarımı, feneri, yaz tepeyi, ilkbahar günlerinde sahildeki kalabalığı, donduran soğunu, martılarını, balıklarını, iskelesini, denizini, burdaki özgürlüğümü, havasını, suyunu, deniz kenarında yediğim simiti ... SEVDİM...Kim ne derse desin...Zaman geçti gitti su gibi...Büyük sevgiler sığdı bu küçük yere...Nasıl çekip gideceğim diye düşünmekteyim!

Pazartesi, Aralık 19, 2005

Rüya

"Ya kabustur rüyanız, yeni güne şükrederek uyanırsınız; ya da rüyaymış rüyanız, yeni güne üzülerek uyanırsınız"
Rüyaymış...

Pazar, Aralık 18, 2005

Yağmur yağarken

Yağmur yağıyor. Sabahın üçbuçuğunda ve yine aynı sessizlikte, kafamdan geleceğe, geçmişe, şimdiye dair bir çok düşünce geçerken camı açıp toprak kokusunu içime çektim. Gecenin sessizliğinde uğuldayan yağmur sesi iyi geldi kaygılarıma, hüzünlerime, çözemediğim düğümlerime... İçim mutlulukla, umutla doldu. Eğer yaşamı hissedebiliyorsa, sessizlikte ve yalnızlıkta da mutlu olmayı başarabiliyor insan. Gök gürültüsünden ise hiç mi hiç korkmuyor!

Cuma, Aralık 16, 2005

Terkeden

Kimdi giden kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman

Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu herşey
kendiliğinden

Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden

Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten

Murathan Mungan

Sustuk


İstediğimiz kadar konuşmayalım.Bu suskunluk çözmeyecek hiçbirşeyi çünkü görüyorsun sana söylemediklerimi...Duymasan da! Konuşulmayacak kadar ortada belki herşey ya da en azından eskilere, dost olduğumuz günlere dokunmayalım diyoruz.Ama olmuyor, oyunu bozuyoruz! Yolda yürürken herkes gibi seni de gözden kaçırmak istiyorum ya da arkamı dönüp baktığımda bakışlarına yakalanmamak! Artık inancım yok seninle bir ana bile...Susalım susabildiğimiz yere kadar,çözülmesede dolanmaz belki herşey.Konuştuğumuzda ise ben gidiyor olacağım!

Salı, Aralık 13, 2005

Ateş

Ruhuma dokunabilir bir kedi yavrusu, mırıl mırıl boynumda; ruhuma dokunabilir bir tohum bir tomurcuk; günün batışı eşlik edebilir hüznüme; Sezen'in bir şarkısı dile getirir yalnızlığımı, canlar paylaşır; dalgalar bilir ne denli sabırlı olduğumu; dost anlar halimden... kendi içimde o aradığım ateş! Yakmasını bilmek gerek...

Bitmese...


Sevdiklerimle geçirilen anların bitişi hep zordu benim için, hala da zor...Gitmek,unutmak ve uğurlamak gözlerime buğu düşürür her seferinde; yapamam geri dönerim.Her başlangıç yeni bir mutluluk, her bitiş yeni bir hüzün...Bitmeden başlamıyor biliyorum fakat ben 'merhaba' kelimesini seviyorum.Bugün bıraktığım yerlere birgün tamamen döneceğim.Buraları, bu denizi, bu feneri, yaşanan aşkları, bölüşülen simitleri unutmak mümkün olmasada birgün bitecek.Ve ben bu sabah gözyaşlarımı silerek ayrıldığım yere; yeniden kavuşmanın mutluluğuyla ve belki de biraz arkamda bıraktıklarımın hüznüyle geri döneceğim...

Pazar, Aralık 11, 2005

Koşulsuz Sevgi


Can'ımın yanında İstanbul'dayım. Çengelköy'de ziyaretteydik bugün ve birçok güzelliği birarada gördüm, yaşadım. Ev o kadar sıcaktı ki, evde o kadar çok sevgi vardı ki, ne üşümek söz konusuydu, ne de ilgisiz kalabilmek o sevgiye! Tıpkı canımın evinde de olduğu gibi. Evin her köşesinde oyun oyanayan, en çok sevilmekle, sevgiyle yaşayan kediler, rûhuma daha da çok sevgi ekledi sanki ! Bizdeki altı sevgiye ikisi daha eklendi bugün. Ben de iki gün de olsa onlarla bu sevgiyi paylaşacağım bu sıcacık evde. Kimsenin arayıpta bulamadığı koşulsuz sevgi, yumak yumak şefkat olan bu evde olduğum için şükürler olsun...

Pazar, Kasım 13, 2005

Yaşama Dair

yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan,
sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde
ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Nazım Hikmet RAN

Pazartesi, Kasım 07, 2005

Bursa'da Zaman


Akıyor "Bursa'da Zaman" su gibi, şöyle bir etrafına bakamadan ve bitiveriyor O'na ayrılan saatler, vakitler eski bir ayrılık şarkısını çalarken... Yine geleceğiz Bursa ve yine görüşeceğiz.

Salı, Kasım 01, 2005

Merhaba



Yapılacak hiçbir şey kalmasa da;
Hiçbir şey arzuladığın gibi olmasa da;
Beklediklerin umduğun gibi çıkmasa da;
Gene de amacın, amacın olmalı : YAŞAMAK!
Sevdiklerin seni yüzüstü bıraksa da;
Duyup gördüklerinden dehşete kapılsan da;
Hayallerinin tümü bir anda yıkılsa da;
Gene amacın, amacın olmalı : YAŞAMAK!
Y A Ş A M A K !
Yüzyüze, teketek, acılarla : YAŞAMAK!
Başka neden beklemeden : YAŞAMAK!
Yaşamı sadece severek : YAŞAMAK!